13 Şubat 2016 Cumartesi

Temel Kabuller

İnsanın evrimi ile ilgili olarak Gizli Öğreti, Batı inanışlarına uymayan üç farklı önerme getirmektedir :

1- İnsanlık, yerküremizde yedi farklı bölgede ve yedi ayrı grup olarak oluşmuştur. Sadece bir yerde ve bir kişiden türemiş değildir.

2- Fiziksel bedenden önce, fiziksel bedenin örneğini temsil eden astral beden oluşturulmuştur.

3- İnsanlık, insana benzer maymunlar dahil olmak üzere tüm memeli hayvanlardan daha öncedir.

Özetlenen bu üç önerme, ilerideki sayfalarda yeniden incelenecektir. Ancak, insanın kökeni konusuna geçmeden önce, yeryüzünde farklı ırktan insan soylarının doğduğu, yaşadığı ve öldüğü kıtalar için kullanılacak adlar üzerinde bir anlaşma sağlanmasında yarar görülmektedir. Çünkü bu kıtaların arkaik ve ezoterik adları, onlardan bahseden milletlerin bıraktıkları yazılarda farklı farklı ifade edilmişlerdir.

Bu bakımdan, ileride herhangi bir karışıklığı önlemek üzere, kullanılacak kıta adları şöyle belirtilmektedir:


1- Bozulmaz Kutsal Topraklar
Bu kıtaya kutsal denilmesinin nedeni, hiçbir zaman diğer kıtaların kaderini paylaşmayacak olmasıdır. Çünkü o, Dünya’nın başlangıcından sonuna kadar kalacaktır. İlk insanın beşiği ve son kutsal ölümlünün barınma yeridir.

Bu gizemli ve kutsal kıta hakkında fazla bilgi olmamasına rağmen, Yüce Bilgelerin açıklamalarında ondan şöyle söz edilmektedir: “Kutup yıldızının gözetleyici gözleri, fiziksel evrenin sabahından gün batımına kadar onun üzerindedir.

Gizli Öğreti, Dünya’nın oluşumundan bu yana ekseninde birden fazla kayma olduğunu ve mitolojideki büyük tufanların eksen açısındaki bu değişikliklerle ilgili olduğunu belirtmektedir. Bugün bu açı 23 derece 27 dakikadır ama, eksendeki kayma her yıl santimetrelerle ifade edilecek ölçüde küçük olsa da, devam etmektedir. “Kutup yıldızının gözetleyici gözlerinin her zaman Bozulmaz Kutsal Topraklar’ın üzerinde olacağı”, belki de; eksen kayması ne derece olursa olsun Dünya’nın Kuzey ve Güney yönlerinin değişmeyeceği anlamındadır. Başka bir deyişle, kayma derecesinin maksimum bir limiti olacaktır.

Teosofi, Dünya’nın evriminde insanlığın kök ırklar olarak kademeli olarak geliştiğini ve herbir kök ırkın kendine ait bir kıtaya ya da o devirdeki kuru kara parçalarına yerleştiğini belirtir. Yapılan ezoterik hesaplamalara göre ilk insan ırkı da Paleozoik çağın ortalarında, Bozulmaz Kutsal Topraklar denilen bu kıtada yerleşmişlerdir.

İlk kıta Kuzey Kutbunu çevrelemekte ve güneye doğru uzanmaktadır. Bu genişleme bölgelerinin Grönland, Kuzey Atlantik’teki Spitzbergen, İsveç, Norveç ve Sibirya oldukları düşünülmektedir. Madam Blavatsky’ye göre bu ilk kıtanın merkezi tam olarak Kuzey Kutbudur.


2- Hyperborea
Hyperborea olarak adlandırılacak bu kıta ikinci kök insan ırkını kabul edecek olan ve kuzey kutbundan güneye ve batıya doğru uzanan kıtadır. Şimdiki Kuzey Asya’nın tümüdür. Bu ad, en eski Yunanlar tarafından Apollo’nun her yıl seyahat ettiği uzak ve gizemli ülkeler için verilmiştir. Astronomik olarak Güneş’i temsil eden Apollo’nun, her yıl Yunan ülkesini terk ederek güneşin yılın yarısında asla terk etmediği uzak ülkeyi ziyaret etmesi mitolojisine dayanmaktadır.

Etnolojik ve coğrafik olarak, kar ve fırtınalarla kaplı ıssız bir yer değil, hiçbir komşusu olmayan gerçek bir kıta ve tanrıların ülkesi olarak, özellikle de ışığın tanrısı olan Apollo’nun evi olarak hayal edilmiştir. Çünkü arkaik zamanlarda bir kış ülkesi olarak görülmemiştir.


3- Lemurya
Lemurya adı 1850’li yıllarda, tarih öncesi zamanlarda Madagaskar’dan Seylan ve Sumatra’ya uzanan bir kıta olması gerektiğini söyleyen P.L. Slater’in bulduğu bir addır. Şimdiki Afrika’nın bazı bölgelerini de kapsamakta, Hint Okyanusundan Avustralya’ya, Fiji adalarına kadar uzanmaktadır. Daha sonra sular altında kalmış, yüksek tepeleri şimdi orada buradaki adaları oluşturmuştur.

(Lütfen; Lemurya kıtasının Mu Kıtası olarak da adlandırıldığını ve Mustafa Kemal Atatürk’ün bu kıtayla özel olarak ilgilenip araştırmalar yaptırdığını hatırlayın.)


4- Atlantis
Atlantik Okyanusunda, Amerika ile Avrupa kıtalarının arasında oluşan ve daha sonra sular altında kalarak kaybolan kıta Atlantis’tir.

Atlantis'in batısında Kuzey ve Orta Amerika, doğusunda ise Avrupa ve Kuzeybatı Afrika yer alıyordu.

 
 
Eski Yunan filozofu Plato (M.Ö. 427- M.Ö. 347) bir çok diyaloglar yazmış ve bunların günümüze kadar gelen ikisi olan Timaeus ve Critias adlı diyaloglarında özellikle Atlantis adlı kıtadan bahsetmiştir. Timaeus adlı diyalogda Dünya’nın yaratılışı ve Atlantis hakkında kısa bir tanıtım bulunmaktadır. Critias adlı diyalogda ise, kayıp kıtanın detaylı tanımı ve insanları hakkında bilgi vermektedir. Her iki diyalogun da yaklaşık olarak Milattan Önce 300 yıllarında yazıldığına dikkat ediniz.


5- Amerika
Beşinci kıta, bugünkü Amerika kıtasıdır ama insan evriminde kök ırkların oluşma ve gelişme sıralaması açısından diğer kıtalarla neredeyse yaşıt olduklarından, teosofide Avrupa ve Küçük Asya’yı da kapsar.

Gizli Öğreti, ne adaları ve yarımadaları ve ne de karalarla suyun yeryüzündeki dağılımını dikkate alır. Çünkü Atlantis’in kaybolmasından sonra yeryüzü şekilleri birden fazla kez değişmiştir. Bir zamanlar, Cebelitarık Boğazının oluşmasından önce Mısır deltası ve Kuzey Afrika’nın Avrupa kıtasına dâhil olduğu gibi.

Teosofi, jeolojik çağların süreleri konusunda doğa bilimcileriyle bir anlaşmaya varmaktan çok, ortak noktaların olmasına değer verir. Üzerinde anlaşmanın mümkün olmadığı konular arasında, ilk fiziksel insanın niteliği de vardır. Örneğin fiziksel insanın 18 milyon yıl önce, muhteşem büyüklükte bir dev olduğu, modern bilime çok saçma gelecektir. Aynı şekilde modern antropologlar da, bu dev insan soyuna İncil’deki Adam’a güldükleri gibi güleceklerdir. Teosofistlerin, maymuna benzeyen atalar fikrine güldükleri gibi...


Gizli bilimler daha az iddialarda bulunur ama Darwinist Antropolojiden ya da İncil’in biliminden daha fazla bilgi verir.

Teosofistlerle doğa bilimcilerin üzerinde anlaştıkları konulardan biri, Hyperborea kıtasındaki Grönland ve Spitbergen’in, Miyosen çağda tropikal bir iklime sahip olduklarıdır. Şimdi, Homer öncesi Yunanların bu bölgeleri her zaman güneşli, Apollo’nun evi olabilecek derecede “Sonsuz Güneş Ülkesi” olarak bildiklerini dikkate alalım. Bilim, buraların o zamanlar Kaliforniya’ya özgü ağaçlarla kaplı olduğunu; kısacası, Grönland’ın Kuzey yarıkürede bilinmeyen güney bitkilerine sahip olduğunu belirtmektedir.

Doğal olarak şöyle bir soru akla gelir: Eğer Yunanlar, Homer öncesi dönemlerinde genelde kış olan kutupların, yani Borea’nın ötesinde, gecelerin kısa ve gündüzlerin uzun olduğu ve palmiyelerin serbestçe büyüdüğü bir ülke olduğunu biliyorlarsa, kim söyledi? Kimden öğrendiler?

Ya da Yunan filozofu Plato, Atlantis diye bir kıtanın olduğunu nereden öğrendi?

Bunu bilmeleri için, onların kültürüne çok daha eski kültürlerden bilgi aktarılmış olması gerek.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder