Dzyan Kitabı’nın evrenin kökeniyle ilgili dizeleri şöyle başlar:
“Ebedî Ebeveyn (Uzay), asla görünmez giysilerine bürünmüş olarak bir kez daha, yedi ebediyet boyunca uyumuştu. Dyzan Dizeleri I.1”
Ruhsal ve fiziksel hiçbir şeyin henüz oluşmadığı dönemde, Ebedî Ebeveyn olarak nitelendirilen uzay; her şeyin, tüm evrenin nedenidir. Görünmez giysilerse, tüm maddenin ve evrenin mistik kökeni, kozmik öz madde.
Fiziksel evrenin oluşumundan önceki uzay, içinde hiçbir şey olmayan sınırsız bir boşluk değildir. Bilinç, evrenin tasarımı, ruhsal ve fiziksel her şeyin kökeni ondadır. Geçmişte ve şimdi olan, gelecekte olacak olan O’dur. Kendisinin başlangıcı ve sonu sonsuz, ama başlangıcı ve sonu olan her şeyin kökeni. O, Bir’dir.
Ezoterik düşüncedeki “Bir evren olsun ya da olmasın, bir tanrı olsun ya da olmasın, geçmişte olan, şimdi olan ve gelecekte olacak olan nedir?” sorusunun yanıtı şudur: “O! Uzay”; en yüce ilahî güç olan, değişmez Mutlak Bir.
Galaksilerden tek bir atoma kadar her ne varsa tümü, tek olan Mutlak Bir’i temsil eder. Varoluş tek bir şeydir; birbiriyle bağlantılı şeylerin toplamı değil. Sadece Mutlak Bir vardır.
Mutlak Bir, insan düşüncesinin sınırlarını aşar. Ebedîdir, çünkü ona ne bir başlangıç ve ne de bir son belirlenebilir. Sınırsızdır; çünkü onun dışı yoktur. Merkezi her yerde ama çevresi hiçbir yerde olan bir daire ile sembolize edilebilir. Değişmezdir; çünkü değişme gösterebilecek tüm niteliklerden bağımsızdır. Bölünemez; çünkü eğer bölünebilse birbirlerinden bağımsız parçalara ayrılması söz konusudur ve her bir parçanın mutlak niteliği kaybolacaktır.
Kişilik, karakter yapısı, duygu, istek, öfke gibi kavramların tümü de sonlu, sınırlı ve göreceli kavramlardır ve bunlar gibi kısıtlayıcı hiçbir kavram; Mutlak Bir’in sınırsız, sonsuz, değişmez ve mutlak yapısıyla bağdaştırılamaz. Bu bakımdan, “Tanrı bugün insan davranışlarından dolayı üzüntülü”, “Tanrı, yaşamınızda mutlu olmanızı ister”, “Tanrı’nın sizin için bir planı var”, “Tanrı, doğru edilen dualara yanıt verir” ve “Evren vardır, çünkü Tanrı öyle istemiştir” gibi cümlelerin teosofide anlamı yoktur.
Evren, Mutlak Bir’in periyodik olarak ortaya çıkmasıdır. Ruh ve maddenin oluşması, karanlıkta uyuyan Mutlak Bir’in yeniden uyanması olarak tanımlanır. Yeniden uyandığına göre bu uyuyuş ve uyanış ilk ve son kez oluşuyor denilemez.
Her zaman ve her yerde olan sonsuz yaşam, düzenli ve periyodik olarak kendini göstermekte, varoluş dönemi bittikten sonra yine o tanımlanamayan, bilinemeyen hâline dönmektedir. Mutlak Bir periyodik olarak “uyanmakta”; elementler, evren, güneş, gezegenler, bitki, hayvanlar ve insanlara kadar uzanan bir zincir sürekli olarak oluşmakta, fiziksel oluşumun tamamlanmasından sonra her şey ters yönde yükselerek Mutlak Bir’e geri dönmektedir. Bu özelliğine Büyük Nefes denilmektedir. Sonsuz yaşam nefes alıp vermekte ve bu süreç evreni oluşturup yeniden kendi içine çekmektedir.
Aktif ve pasif dönemlerine Mutlak Bir’in gece ve gündüzü olarak da bakılmaktadır. Sankristçede pasif dönem, Pralaya; aktif dönem Manvantara olarak adlandırılmaktadır.
Yedi ebediyet’le kastedilen, Mutlak Bir’in her pasif dönemi içindeki yedi alt dönemdir. Madam Blavatsky, Sankristçe kavramların
İngilizcedeki karşılıklarını bulmanın her zaman mümkün olmadığından yakınmakta ve “ebediyet” sözcüğünü kullanmak zorunda kaldığını belirtmektedir. Gerçekte, ebediyet ya da sonsuzluğun felsefî metafizikte pek bir anlamı yoktur. Çünkü hiçbir şey kalıcı ve sonsuz değildir. Mutlak Bir’in “uyuduğu” dönemlerin de belirli bir sonu vardır. Fiziksel evrende “ebedî” ile kastedilen de, evrenin yeniden çözünerek Mutlak Bir’in içinde kaybolacağı zamana kadar olan süredir. Mutlak Bir’in nefesini vermesiyle oluşan evren, Mutlak Bir’in nefesini yeniden içine çekmesiyle kaybolacaktır. Dolayısıyla, süre ne kadar uzun olursa olsun, evren “ebedî” değildir.
Mutlak Bir’in pasif ve aktif dönemlerinin süresi birbirine eşittir.
Pasif dönemin ve evrenin oluşumundan yok oluşuna kadar geçen aktif dönemin sürelerinin ne kadar olduğu çok gizli hesaplamalarla bulunmaktadır.
.
..
..
..
..
..
..
..
..
Mutlak Bir’in pasif olduğu, henüz varoluşun olmadığı dönemde zaman yoktur. Çünkü zaman, bilincimizin algıladığı olguların oluş sırasıdır ve aktif bir bilincin olmadığı yerde zaman kavramı da yoktur.
“Şimdi”, gelecek olarak adlandırdığımız süreyi geçmiş olarak adlandırdığımız süreden ayıran matematiksel bir çizgidir. Evrendeki hiçbir şeyin gerçek bir süresi yoktur. Çünkü hiçbir şey, saniyenin milyarda biri kadarki bir kısmında bile değişime uğramadan kalamaz. Bizlerin “şimdi” olarak adlandırdığımız zaman parçası, duyularımızla algıladığımız şeylerin gelecekten geçmişe giderken görünüp kaybolmalarından başka bir şey değildir. Aynı şekilde, bir elektrik kıvılcımının süresini de retinamızda yaptığı etkiyle algılarız. Gerçek bir kişi ya da gerçek bir madde, herhangi bir anda göründüğü gibi değil, görünüşünden kayboluşuna kadar olan süredeki tüm değişen şartlarının toplamıdır.
Tek olan uzaydan ebeveyn (anne ve baba) olarak söz edilmesi, uyanmakta olan Mutlak Bir’in hem ruh ve hem de madde özlerini içinde bulundurduğu içindir. Baba ve Anne, doğanın erkek ve dişi yönleridir. Fiziksel evrende iki karşıt grup olan ruh ve madde özleri birleşecek ve Oğul’u, evreni oluşturacaklardır. Ama Mutlak Bir’in henüz “uyanmadığı” dönemde, Baba, Anne ve Oğul üçlüsü henüz birliktedir.
Mutlak Bir’in –uyuduğu- dönemlerde evrensel bilinç de yoktur. Çünkü bilince sahip hiçbir varlık yoktur. Bilinç; düşünce, istek ve duyguların toplamıdır. Derin uykuda, fiziksel boyutta kendini gösterecek bir bilinç yoktur. Bu dönemde bilinç, Mutlak Bir’in içinde kaybolmuş soyut bir potansiyeldir. Sonsuz uzayda karanlık ve sadece karanlık vardır. Çünkü herhangi bir kaynaktan gelmedikçe, ışık algılamak da mümkün değildir. Ne olduğu bilinemeyen, uzay/zamanın dışında, fiziksel evrende yaşayanların bilmesi ve hakkında fikir yürütmesi mümkün olmayan Mutlak Bir, bir potansiyel olarak “uyumakta”, kendisini periyodik olarak açığa çıkaran değişmez yasaya uygun olarak, “uyanmak” için bir anlamda çalar saatin çalmasını beklemektedir.
- Mutlak Bir’i periyodik olarak uyutup uyandıran değişmez yasa kimin yasasıdır?
Kendi yasası... Başka hiçbir şey olmadığı için yasa koyucu da, yasa da kendisidir.
-Çalar saati belirli bir süre sonra çalması için “kuran” nedir?
Yine kendisi...Çünkü bu uyanışı, bu evren onun ilk uyanışı değil, -yeniden- uyanışıdır.
- Mutlak Bir, Tanrı mıdır?
Hem hayır, hem evet...
Hayır; çünkü Mutlak Bir, kişiselleştirilmiş –antropomorfik-, doğrudan yaratan, evrenin ve kullarının kaderlerine her an hükmeden, belirli bir forma, özellikle insan formuna bürünmüş, hoşnut olma ya da olmama gibi duygusal tepkiler gösteren bir tanrı değildir. Çünkü sayılan tüm bu özellikler, Mutlak Bir’e kısıtlama getirir.
En yüce ilahî kavram olaraksa; evet, Tanrıdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder