13 Şubat 2016 Cumartesi

KARMA VE REENKARNASYON

Karma, eski Sankristçede “eylem” anlamına gelir. Kişinin kendi geleceğini yine kendi niyet ve eylemlerinin etkileyeceğini ifade eden neden-sonuç yasasıdır.

Evren bir yasalar zinciridir. Hurafelere esir olmuş, şansa, tesadüfe inanan en kaderci insanlar bile, evrenin fiziksel, ahlakî ve ruhsal açıdan bir yasaya bağlı olduğunu kabul ederler. Bununla birlikte, bu yasa ister gizemli bir tanrının eseri, ister insanın serbestçe seçme yeteneğinin sonucu ve isterse doğanın kuvvetlerinin sonucu olarak görülsün; tam olarak çözümlenebilmiş, anlaşılabilmiş değildir.

Her şeyi tanrı eseri olarak görme alışkanlığının terk edilmesi, günlük yaşamda tanrıların etkisini gittikçe azaltmıştır. Artık insanlar günlük yaşamda karşılaşılan en küçük olaylara bile doğrudan Tanrı’nın müdahale ettiğini düşünmemektedirler.

Tüm insanlığın başarılı bir şekilde durmaksızın çalışan ve hatasız bir şekilde sonuçlar doğuran gücü hissetmesi, evrenin yasa tarafından yönetildiğinin başlı başına bir göstergesidir. Sıradan inançlar ve dinin önemli etkileri nedeniyle, insanlar yasadan ders almamakta ve problemlerle karşılaştıklarında, bazan gerçekleşeceğine kendilerinin de tam olarak inanmadıkları umutlara kapılmaktadırlar. Örneğin, bedensel bir hastalıklarında, her şeyin bir nedeni olduğunu unutmakta; tıp bilgisini uygulayan bir doktora başvurmaktansa, gizemli Tanrı’nın, ölüme giden kapıyı kapatarak gelmesi ve mucizevî bir şekilde kendilerini iyi etmesi için dua etmektedirler.

Tanrı’nın ya da ruh-madde-bilinç üçlüsünün günahları ve günahkârları affetme yetkisine inanılmakla birlikte, verilen zararları ve yapılan hataları mucizevî bir şekilde düzeltme yetkilerine inanılmamaktadır. Eğer ilahî gücün işlenen cinayetleri geri alma ve yeniden dengeyi sağlamasına inansaydık, gerçekleşmediğini görünce o gücün zaafı olduğunu düşünebilirdik.

Doğada “şans” yoktur; her şey matematik olarak koordine edilmekte ve birbiriyle ilişkilendirilmektedir. Batı dünyasında bu anlamdaki “Tanrı” sözcüğü yerine “Karma” sözcüğü kullanırsanız, bir Doğu kavramı elde edersiniz.

Bilinçli her varlık, istisnasız olarak Karma yasasına tâbidir. Bireysel bilince ve seçim yapabilme aklına sahip olan herkes, neden-sonuç ilişkisi yaratıcısıdır. Kaderi kendisi yaratır. İyi ya da kötü olması tamamen, harekete geçirdiğimiz nedenlere bağlıdır.

Birçok kişi, Karma için tek taraflı ve yanlış bir görüşe sahiptir. Örneğin, “Bana kötülük yapan şu kişiyi Karma cezalandıracak, karma’nın adaletini bekliyorum.” gibi. Oysa gerçekte, şikâyet ettiği davranışı görmesinin nedeni bizzat kendi yarattığı negatif Karma’dır. Başımıza gelen her şeyde doğrudan kendi eylemlerimizin ve düşüncelerimizin etkisi vardır. Şimdiki hâlimiz geçmişte yarattığımız nedenlerin, gelecekteki hâlimiz de şimdi yarattığımız nedenlerin sonucudur.

Karma teorisi, sıradan Tanrı kavramıyla çelişir. Tanrının düşünen bir ilahî varlık, bir kişilik olduğunu düşünenler; doğada görülen uyumsuzluğu düzeltmek için bazan onu yok edeceğini, insanlarda gördüğü kötü davranışları da cezalandıracağını sanırlar. Bu tür bir düşünce, milyarlarca kişinin Tanrı korkusuyla ve cezalandırılma endişesiyle yaşamasına; ödül elde etmek ve cezalandırılmaktan kurtulmak için bencil amaçlar peşinde koşmasına yol açar. Evrenin her yerinde ve her zaman görülen felaketler ve insanlar arasındaki uyumsuzluk, hatalı olarak Tanrı arzusu ya da kader olarak nitelendirilen bu bilmeceye mantıklı bir açıklama gerektirir. Yoksullar, sığınacak herhangi bir yer ya da umut göremeyince Tanrı’ya yakarır ama cevap alamayınca zenginlerin rahatına ve servetine isyan ederler. Din öğreticilerine başvurur ve hak edecek kötülük yapmadıkları halde kötü durumda olduklarının nedeni olarak “Tanrı’nın isteği” yanıtını alırlar.

Oysa çok eski zamanlardan kalma bilgiler; her insanın kendi kaderini yine kendisinin yarattığını ve düzenlediğini; mutluluğunun ve mutsuzluğunun nedeninin yine kendisi olduğunu belirtir.

Karma, insanların gelişimi için yararlı ve merhamet dolu bir yasadır; çünkü gerçek merhamet, nedensizce iyi davranmak değil, ayırımsız adalettir.

Karmadan kurtuluş yoktur. İnsanların doğurduğu nedenlerin etkileri, sonsuza kadar olmasa bile Dünya’nın yok oluşuna kadar aktif kalır. O yüzden, bu yaşamlarında doğurdukları nedenlerin sonuçlarını yine bu yaşamlarında görmeyen insanlar, gelecek yaşamlarında o sonuçlara katlanmak zorunda kalırlar. Örneğin, doğuştan engelli olan insanlar büyük bir ihtimalle, önceki yaşamlarında engellilere karşı kötü davranmış, onları küçük görmüşlerdir. Ama bazı hâllerde onların da mutlu olduklarını, mükemmel bir zekâya; sağlam bir yargılama yeteneğine ve iyi ruhsal özelliklere sahip olduklarını görmek, bizleri, karma yasasının türleri olduğu düşüncesine götürür.

Üç tür karmayla karşılaşırız:

Birinci durumda; yasanın bizlerdeki etkilerinin henüz görülmemiş olması, aynı zamanda bir başka etkinin de olması nedeniyledir. Zıt kutupların birbirlerini etkileyip nötr hâle getirdikleri gibi, bir başka etki de, önceki etkiyi pasif hâle getirmiştir. Diyelim iyi bir karma, kötü karmanın etkisini gidermiş ya da azaltmıştır.

İkinci durumda; karmanın etkisi gelecekte, yeniden doğacak insanın uygun beden, akıl ve ortama kavuşmasında görülecektir. Bir anlamda, ertelenmiştir. Bu gibi durumlar, yaşamları ve servetleri birdenbire olağanüstü şekilde yükselen kişilerde görülür. Kişinin yapması gereken, yükselişinin büyüsüne kapılarak kötü nedenler doğuracak davranış ve düşüncelerden kaçınmaktır.

Üçüncü durumda, karma yasası için zamanlama ve şartlar uygundur ve yasa tamamen aktiftir.

Karma, evrenin nihaî yasasıdır; doğada görülen tüm yasaların kökenidir. En büyüğünden en küçüğüne, kozmik bir parçalanmadan ellerinizi oynatmanıza kadar, hiçbir neden sonuçsuz kalmaz.

Benzer nedenler benzer sonuçları doğurur. Karma, her tepkiyi etkiye göre bilgece ve adaletle düzenler, sonuçları nedenleriyle ilişkilendirir. Kendisi bilinmese de, oynadığı rol anlaşılabilir. Ne kadar küçük olursa olsun, yanlış ya da doğru hiçbir çaba, hiçbir düşünce ve hiçbir eylem nedenler dünyasında yitip gitmez.

Yüksek Benlik’in amacı, insanın yarattığı her nedenin sonucunu görmesi ve böylece kazandığı deneyimlerle madde evrenine hakim olmasıdır. Maddeye hâkim olma, yasalarını anlama ve yüksek bilince doğru yol alma eylemleri kişinin tamamen kendi sorumluluğunda ve kendi görev alanındadır. Karma yasası, hiçbir şeyi önceden ve nedensiz olarak kadere bağlamaz; hiçbir şey yaratmaz. Nedenleri planlayan ve yaratan insanın kendisidir.

Karma, hiçbir zaman, insanın düşünce ve bireysel davranış özgürlüğünü yok etmez. Ödüllendirme ve cezalandırma da Karma’nın işi değildir. Ne ve nasıl olursa olsun, sonuçlarda nedenlere göre düzenleme yapar ama sonuçları kendisi yaratmaz. İnsanda seçim şansı vardır ama Karma seçim yapmaz. Onun adaleti ne öfke içerir ne de bağışlama.

Bir ırmağa benzetilebilir; suyu kendi düzeyini kendisi bulur, kendi akacağı kanalları kendisi bulur ve yolculuğu ne kadar uzun ve zor olursa olsun sonunda denize ulaşır.

Karma yasası insanın evriminde de rol oynar ve onun, neden-sonuç ilişkilerinden deneyim ve bilgi kazanarak daha yüksek ruhsal düzeylere erişimini sağlar. Bir insanın eylemlerinden doğan Karma, ailede sonuçlar doğurur; ailenin eylemleri millette sonuçlar doğurur ve milletin eylemleri ırkta sonuçlar doğurur. Bir döngüyü tamamlar şekilde, ırkta oluşan sonuçların kendisi de bir nedendir ve önünde sonunda, başlangıçtaki ilk birey üzerinde sonuçlar yaratacaktır.

Olumsuz Karma’dan kurtulmanın tek yolu, olumsuz nedenler yaratmaktan kaçınmaktır. Gelecekte üzülmemek için, sadece kendiniz için değil başkaları için de olumsuz nedenler yaratmaktan kaçının. Düşüncelerinize, sözlerinize ve davranışlarınıza hâkim olmaya çalışın.

Karma özel olarak ve ayrılmaz bir şekilde, aynı ruhsal kişiliğin uzun ve neredeyse bitmesi mümkün olmayan seriler halinde yeniden doğumu yani Reenkarnasyon yasasıyla ilişkilidir.


Unutulmaması gereken nokta, fiziksel bedenlerindeki insanların bir ruha sahip olmadıkları; daha ziyade, asıllarının ve gerçek kişiliklerinin ruhları oldukları ve ölümsüz ruhlarının sayısız bedenlere sahip olduğudur.
Ruhlarımız sadece bir tek ruhun parçalarıdır. Kökende hepimiz bir’iz. Ama her bir ruh, görünüşte değişik beden ve zamanlarda yaşayarak bilgi ve deneyim kazanacak, bu deneyimlerini kökenleri olan tek ruha aktaracaktır.

İnsanların asıl amacı mükemmelliğe ulaşmaktır ve bu, birçok reenkarnasyondan sonra mümkün olabilecektir. Gelişme yolunda, bundan kaçınmak mümkün değildir. Ancak, çok gelişmiş bir aşamada saf ruhlar, çoktan hak edilmiş bir dinlenmeden sonra insanlığa yardımcı olmak için kendi istekleriyle de yeniden doğabileceklerdir.

İki-üç yüzyıl öncesine kadar reenkarnasyon Batı dünyasında bilinmiyordu. Altıncı yüzyıla kadar bilinen reenkarnasyon, altıncı yüzyılda kilisenin inançlara aykırı olduğunu bildirmesinden sonra unutuldu.

Reenkarnasyona inanan kişiler gittikçe artmakta ise de, bunların pek azı uygun şekilde açıklayarak konuşabilmekte ya da gerçekte ne olduğu ve nasıl işlediği konusunda fikir ileri sürebilmektedir.

Ruhun yeniden doğması ya da yeniden bedenlenmesi anlamına gelen reenkarnasyon; insan ruhunun tekrar ve tekrar dünyaya gelerek her defasında başka bir fiziksel bedende bulunması ve kendi gelişimini yeni bedenlerde sürdürmesidir.

Reenkarnasyon aynı aktörün değişik kostümlerle oynadığı değişik karakterlere benzer. Birkaç saatlik süre için aktör ve izleyicileri onu o karakterde görürler. Oyundaki karakterleri canlandıran kişinin içindeki asıl kişilik, her zaman, Hamlet’in tüm yaşamını sadece birkaç saatliğine sergilediğini bilir. Aynı şekilde bilir ki, kendisi dün akşamki oyunda Kral Lear rolündeyken, karakterini sergilediği Kral Lear’in aktörün gerçek kimliğinden haberi yoktur. Gerçek hayat farklıdır. İnsanın içindeki kişilik, yani fiziksel bedenindeki gözü de, genellikle kendisini Hamlet, yani içinde bulunduğu sahte kimlikle görecektir.

Bir insan ruhu üç nedenle yeniden bedenlenir:

- Hâlâ öğreneceği dersler vardır.

- Karmasını dengelemek için yaşaması ve deneyimlemesi gereken borçları vardır.

- Hâlâ kendisindeki ilahî özelliği tamamen kavrayabilmiş değildir.

Reenkarnasyon, herkes için geçerli, değişmez bir doğa yasasıdır. Sadece “bazı ruhların” yeniden doğması söz konusu değildir.

Öldüğümüz zaman bizlere ne olacağı konusunda üç olasılık vardır: Kimileri bizlerin ruhsuz ve amaçsız fiziksel yaratıklar olduğumuzu ve öldüğümüzde her şeyin biteceğini düşünürler. Bunun yanında, sadece tek yaşam ve tek ruh olduğunu iddia eden, fiziksel bedeni öldüğünde insan ruhunun ya cennete ya da cehenneme gideceğine inanan dinî inanışlar vardır. Üstelik bu inanışa sahip dinlerin üyeleri, kendi dinlerinin tek gerçek din olduğunu ve sadece o dine inananların cennete gideceğini savunurlar.

Üçüncü olasılık, reenkarnasyonun sürekli yinelenen bir olgu olduğudur. Hinduizm’de hayat bulup binlerce yıldır Doğu’da standart bir kavram olan reenkarnasyona bugün Batı’daki insanların %30’una yakını inanmaktadır. Bu üç olasılıktan hangisinin daha doğru olduğuna karar vermek, insanların bireysel özgürlükleridir.

Reenkarnasyon, ölümden hemen sonra gerçekleşmez. Bir bedeni terk eden ruhun, doğmakta olan bir bebeğe hemen geçmesi mümkün değildir. Her zaman bir ara dönem vardır ve bu ara dönemde ruh, henüz terk ettiği bedendeyken inandığı öte-alemi deneyimler.

Yeniden bedenlenme süresi, geçmiş yaşamlarında yarattıkları iyi karmaya bağlıdır. Bazılarının yeniden bedenlenmesi yüzlerce ve hatta binlerce yıldan sonra olurken, bazıları birkaç yıl içinde bile yeniden doğabilirler.

Bir insan ruhu, ancak yine bir insan bedeninde yeniden doğar. İnsan ruhu asla, bir hayvan ve bitkide yeniden dünyaya gelmez.

Dünyaya geleceğimiz aileyi kendimiz belirlemeyiz. Ruhun, dünyaya geleceği yeri, şartları ve aileyi doğrudan kendisinin belirlediği inanışı doğru değildir. Yine de, ruh kendisi seçmese de doğacağı ortam tamamen kendi karması tarafından belirlenir.

Yeniden doğan insanlar daha önceki yaşamlarının detaylarını hatırlamazlar. Çünkü daha önceki yaşamlarında kullandıkları beyin, şimdi kullandıkları bedenin beyninden farklıdır ve o beyinde kalmıştır. Belirli düzeylerde, önceki yaşamlarının önemli ruhsal etkileri bu yaşamlarında da zaman zaman hissedilecektir. Çünkü önceki yaşamların tam ve detaylı anıları ruhta depolanmış durumdadır.

Zaman zaman; özellikle son olarak terk ettikleri bedenlerinde yaşadıklarını hatırlayan küçük çocukların binlercesinin tanımladığı isimlerin ve yerlerin tam olarak doğru olduğu kanıtlanan olaylar görülmektedir. Ama maalesef, şüpheci ve materyalist Batı’daki birçok aile görmezden gelmekte ve çocuklarındaki anıların sadece çocuksu bir hayal ürünü olduğunu düşünmektedirler. Bununla birlikte, genellikle geçmiş yaşamlarımızı hatırlamadığımıza memnun olmamız gerekir; çünkü hatırlamaktan hoşlanmayacağımız anılarımız çıkabilir ortaya.

Karma ve reenkarnasyonda asla hata olmaz. Bu yaşamımızdaki bedenlerimiz zayıf, hastalıklı ve hatta sakat olabilir ama bu da, ruhumuzun kendisinin deneyimleme ihtiyacı olduğu hâllerdir.

Bazı insanlar erkek bedeninde hapsedilmiş bir kadın ya da kadın bedeninde hapsedilmiş bir erkek olduğunu düşünürler. Böyle durumlar, ruhun birbirini takip eden son yaşamlarında hep aynı cinsiyette doğduğuna işaret eder. Ne olursa olsun, son yaşamlarında hep kadın ya da erkek olarak dünyaya gelmiş ruhların, dengeyi sağlamak için bu yaşamlarında karşı cinsten doğmaları normaldir.

Reenkarnasyon döngüsü sonsuza kadar sürmez. Ruh kendini geliştirir ve üst benlikle birleşebilirse, dünyaya yeniden gelmek zorunda kalmaz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder