13 Şubat 2016 Cumartesi

Güneş Sistemi Ve Dünya

Mutlak Bir’den gelen değişmez doğa yasalarına göre, doğada varolacak her şey yedi katmandan ya da yedi aşamadan oluşur. Yıldızlar, gezegenler ve insanlar dâhil.

Bu yedi farklı aşamaya paralel olarak Kozmik Yaşam Enerjisi de, yedi farklı hâlde bulunur. Kozmik Yaşam Enerjisi yedili iç yapısıyla, evrende görülen her şeyin geri planında ışık, ısı, ses, yapışım vs. vs. olarak bulunur. Bilim, maddenin gelişimini materyalistik güç ve harekete dayandırırken, Gizli Öğreti, hepsinin akıllı bir yasaya ve yaşama dayalı olduğunu ileri sürer.

Dünyamızda temel yedi elementin dördü, şimdi tamamen tanınan Ateş, Hava, Su ve Toprak’tır. Beşinci element olan Ether (Esîr-Akaşa) yeni yeni tanınmaya başlamış olmakla birlikte, insanlığın bu evrim aşamasında altıncı ve yedinci elementin ne olduğu bilinmemektedir. Bunlar, daha ilerideki evrim aşamasında tanınacaklardır.

Bu elementler olmadan hiçbir maddenin oluşması mümkün değildir.

Su, Hava ve Toprak elementlerinden hiçbirisi şimdiki formlarında değil, ancak atmosfer şartlarında oluşmuşlardır. Dünyanın oluşumundaki ilk dönemlerde bu elementler söz konusu değildir.

Uzayda atomlar arasında sürekli olarak karşılıklı değişim vardır ve bu değişim, onların her gezegende farklı yapıda olmaları sonucunu doğurabilir. Örneğin dünyamız dışındaki atomların birbirlerini aynı koşullarda ve aynı şekillerde çekip çekmedikleri bilinemez. Kuyruklu yıldızları oluşturan maddeler, dünyadaki en ileri fizikçi ve kimyacıların bile tanıyamayacakları maddeler olabilir. Bu yüzden, gezegenimizdeki maddelerin yapısı, hem kendi güneş sistemimizdeki diğer gezegenler ve hem de sistemin dışındaki yerler için belirli standartlar oluşturmaz.

Ezoterik bilim, tüm evrenin kalbi olan merkezî bir güneş olduğunu savunur. Bu güneş evrensel tohum hücresinin çekirdeği olarak tanımlanır ve bir tohum nasıl bölünerek evrim geçirir ve mükemmel formuna kavuşursa; evren de aynı şekilde bu tohumdan oluşur. Bir tohum gelişerek bir bitki, hayvan ya da insan oluşturmak için nasıl enerjiye ihtiyaç duyarsa, her gök cismi de şimdiki hâline kavuşmak için enerjiye ihtiyaç duyar. Bu enerji Fohat’tır; evrenin elektriksel yaşam enerjisi.

Günümüzde, atomun daha küçük parçacıklardan oluştuğu ve belirli bir alt sınıra kadar bu parçacıkların neler olduğu fizik ve matematik bilimleri sayesinde keşfedilmiştir. Bugüne kadar fermiyonlar ve gluonlar denilen atom-altı parçacıklara kadar inilebilmiştir. Halen, İsviçre-Fransa sınırında bulunan Avrupa Nükleer Araştırma Merkezi (CERN)’deki Büyük Hadron Çarpıştırıcısında, bu parçacıkların da altına inilerek maddeyi oluşturan en küçük ya da ilk parçacıkların bulunmasına çalışılmaktadır..

..
..
..
..
..
..
..

Gizli Öğreti’nin yazıldığı 19.yüzyılda, detayları bilinmeyen atom-altı parçacıklardan genel olarak öz-madde olarak bahsedilmekte ve uzayın boş olmayıp ileride fiziksel evreni oluşturacak bu maddelerle, yâni atom-altı parçacıklarla dolu olduğu belirtilmektedir. Bu atom-altı parçacıklar yüklü uzayın kendisi de, onu tam bir boşluktan ayırt etmek için Ether olarak tanımlanmaktadır.

Evrenin elektriksel yaşam enerjisi olan Fohat’ın etkinliği işte bu Ether’de başlamaktadır. Fohat, spiral bir dönme hareketiyle, Ether’in içerdiği atom-altı parçacıkların da kendisiyle aynı şekilde dönmesini sağlamıştır. Atom-altı parçacıkların birbirlerine yaklaşmalarını, birbirlerine çarparak birleşmelerini ve mikroskobik toplar hâline gelmelerini sağlayan işte bu sürekli ve düzenli dönme hareketidir.

Bu hareketin sonucunda, uzayda belirli bir düzen ya da sistem olmaksızın dağılmış durumdaki parçacıklar sık sık birbirleriyle çarpışarak bütün parçalar oluşturur ve uzay içinde gezinmeye başlarlar; kuyruklu yıldızlar gibi.

 
..
..
..
..
..
..


Evren ve içindeki her şey, yedili bir yapıya sahiptir. Gök cisimleri de maddenin yedi evrim aşamasına paralel olarak birbirlerinin içine geçmiş, üçü ruhsal ve dördü fiziksel olan yedi ayrı evrim aşaması içerirler. Özleri aynıdır ve bu öz, hayat’tır. Bizler ancak bu cisimlerin en fazla maddeleşenlerini, sadece fiziksel olanlarını algılarız.

Madam Blavatsky’nin 1800’lü yıllarda anlattığı bir kavram da, uzayda maddenin özünü içeren sayısız nötr noktaları, “sıfır noktası” bulunduğudur. Bu noktalar; günümüzde İngiliz teorik fizikçi Peter Ware Higg’in kavramsallaştırdığı “Higgs Alanı” kavramına paralel olarak, görünmeyen maddenin görünür maddeler olma ve fiziksel evrene çıkma noktalarıdır. Çağdaş bilimin Big-Bang/Büyük Patlama teorisindeki başlangıç noktası gibi. Şu farkla ki, çağdaş bilim tüm uzayda bu tür tek bir nokta bulunduğunu önerirken, Gizli Öğreti bu sıfır noktalarının uzayda bir ağ gibi dağıldığını belirtir. Laya merkezleri (Nötr merkezler) olarak tanımlanan bu bölgeler, madde özü ve yaşamın depo zincirleri gibidirler. Ancak, Big-Bang (Büyük Patlama) teorisinde uzayda koordinat olarak belirli bir noktanın belirlenememesi gibi, Fohat enerjisinin şekillendirme ve yaratma amacıyla oluşturduğu nötr merkezlerin de yerleri belirlememektedir. Çünkü; bu merkezler uzayın belirli hacimler içeren parçaları değil; yalnızca, madde özünün fiziksel maddeye dönüştüğü hâlleri temsil ederler.

Madde ve evrenin oluşması bu noktalarda başlar. Oluşan, evrimini tamamlayan ve “ölen” her gök cisminin yaşam ve enerjisi de yeniden bu nötr Laya noktalarına döner ve Mutlak Bir’in kendini gösterdiği aktif dönem (Manvantara) süresince, yani evrenin ömrü süresince oralarda bekletilir ya da başka dünyaların oluşturulmasında kullanılır.

(Black Holes/Kara Delikler’i düşündünüz mü?)
..
..
..
..
..
..
..
..

Dünya da, yedi küreden oluşan ve adına Dünya Zinciri denilen bir küresel zincirin fiziksel boyutta bulunan üyesidir.


Dünya küresi, evrimini tamamlamak için her biri yedi dönemlik yedi ayrı boyuttan geçmek zorundadır. Şimdi toplam yedi boyutun dördüncüsünde, fiziksel boyuttadır. Örneğin Venüs gezegeni de, ait olduğu zincirin görülebilen, fiziksel bir üyesidir.

Merkür, Venüs, Mars ya da Dünya gibi gezegenler; diğer gezegenler ve varsa üzerinde yaşayanlar tarafından görülebilirler; çünkü hepsi de aynı boyuttadırlar. Ancak, fiziksel boyuttaki Dünya’dan, ne Dünya zincirinin fiziksel boyutta olmayan diğer kürelerini ve ne de örneğin Venüs Gezegenler Zincirinin diğer üyelerini görmek imkânsızdır.

Dünya gezegeni de, yedinci boyutu tamamlayıp “öldüğü” zaman, çözünecek, yaşam ve enerjisi Laya noktaları yoluyla başka gezegenlere ve gezegen zincirlerine aktarılacaktır. Çünkü gezegenler de insanlar gibidir; gece ve gündüzleri, yaşam ve ölümleri söz konusudur. Kendi benzerlerini yaratırlar, yaşlanırlar ve bireysel olarak sona erdikleri zaman yaşam prensiplerini kendi soylarında sürdürürler.

Gezegen zincirlerinin şekilde yedi ayrı küre olarak gösterilmesi, hangi gezegen zinciri olursa olsun, yedi ayrı yerde yedi ayrı gök cismi anlamına gelmemelidir. Bir gök cisminin tüm boyutları aynı kütle içindedirler.

.
..
..
..
.
..
..
..
..
.
.


Nedir bu Monad?
Monad sözcüğü, Yunancadaki tek (birim) anlamındaki monas sözcüğünden alınmıştır. Madam Blavatsky’nin öğretisindeki Monad, ruhsal ve öz maddeden oluşmuş, bilinçli, kendi kendini yönetebilen, basit, parçalanamayan birimlerdir. Fiziksel evrende en büyük oluşumlardan en küçüğüne kadar maddenin cevheri, tözü ya da özdeğidir. Bölünemez atomlardan farkı, madde ve bilincin birleşiminden oluşmalarıdır. Bileşikler, basit tözlerin/monadların toplamını oluşturur.

Monad’ı biraz daha iyi anlayabilmemiz için, ilahî bilinci düşünelim: Bizlerin bilincimizden çok farklı ve aşkın bu bilinç, çeşitli türlerde maddelerden koca bir evren yaratsın ve daha sonra kendisini bu maddelerin altına gizleyerek kısıtlasın. Büründüğü örtüler arttıkça, maddeye daha çok gömülecek ve gönüllü olarak daha çok kısıtlanacaktır.
..
..
..
..
..
..
..
..
..
..

İşte bu ruh kıvılcımına, Türkçede karşılık bulamadığımız için Monad diyoruz. Dilerseniz mümkün olduğu kadar yaklaşmaya çalışarak Monad’a, “atomun ve oluşturduğu formun ruhu” diyelim. Yedi yüce gücün sentezi olan Üçüncü Logosun, enerji olan Fohat’la birlikte madde özünden maddeyi, atomu oluşturduğunu anımsayalım. Madenlerden bitkilere, bitkilerden hayvanlara kadar evrim geçiren bu ilkel atom ruhu, insan bedeni hazır olunca ek olarak daha öncesinden farklı bir niteliğe de kavuşacaktır.

Monad, fiziksel maddenin ilk formlarına girer girmez bireyselliğini kaybeder. Bilinci de kaybolmuştur. Her bir madende bulunan Monad, bir okyanusun damlaları gibi aynı evrensel Monad’ın parçalarıdır. O yüzden, madenlerde bulunan Monad, işte o okyanus gibi, tek’dir. Bireysel olarak ayrılması; maddenin evrimine paralel olarak, çok yavaş aşamalardan sonradır. Madende, bitkide ve genel olarak hayvanlarda bulunduktan sonra primatlar olarak adlandırabileceğimiz gelişmiş hayvanlar noktasında, bireysellik kazanmaya başlar. Ancak insan formunun belirli bir evrim aşamasında ve yine ancak, akılla donatıldığında bireysel bir ruh haline gelir. Dolayısıyla, madendeki monad tek ve evrensel, ama gelişmiş hayvanlardaki ve insandaki monad bireysel ve sayısızdır.

Maden monadı, bitki monadı, hayvan monadı gibi tabirler yanlış olacaktır. Doğrusu, madende bulunan, bitkide bulunan vs. Monad’dır. Evrenin yok oluşunda yeniden aynı bütünlüğe dönecek olan Monad.


(Her birimizin, içimizde kaç milyar yıllık anı ve deneyim taşıdığını düşünebiliyor musunuz?)


..

..
..
..
..
..
 
 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder